HOŞ GELDİNİZ AHMET ÖKTELİK RESMİ WEB SİTESİ

   
 
  İslami Konular
Musibetler nasıl azalır!    ?

Mehmed Paksu'nun Kaleminden...        Hastalıklar, dertler, sıkıntılar. Canımıza, malımıza gelen ârızalar, zararlar. Can ve mal kaybına sebep olan olaylar. Yangınlar, çeşitli kazalar, susuzluk, savaşlar ve daha akla hayale gelmeyen yüzlerce tür felaketler... Bu tür musibetlerle her...        Bu musibetlere karşı neler yapmalı, nasıl davranmalı, nasıl hareket etmeli, nasıl görmeli, hangi tedbirleri ve önlemleri almalıyız?İlk başta ve öncelikle musibetler gözde büyütmemeli, küçük görmeli. Musibetin içinde boğulup kalmamalı, bir çıkış yolu aramalı. En kestirme çıkış yolu da, musibeti küçültmek, küçük görmektir. Meselâ nasıl? Hani, bazen gece vakti, karanlık bir ortamda insanın gözüne bir hayal ilişir.       Bir köşede sallanan bir ipe bakar durur, baka baka o ipi yılan gibi görmeye başlar, sonunda kendi kendini korkutur, ürker, kaçar. Veya bir bahçe kenarında otururken az ilerideki ağaca baktıkça ve rüzgarın çarpmasıyla ağacı sallanır halde gördükçe, ağacı, üzerine doğru gelen bir canavar zannetmeye başlar. Halbuki ne o ip yılandır ve ne de o sallanan ağaç canavardır. Olayı gözünde büyütmüş, sonunda boş yere kendi kendini korkuya kaptırmıştır. Biraz cesaret göstererek gidip o ipi eliyle tutacak olsa, ağacın yanına gitse, ne bir korku kalacaktır üzerinde, ne de bir endişe...

   Başa gelen musibetler de öyle. Gözde büyütüldükçe büyür, geleceğini karartır, ümidini yitirir, korku ve telaş içinde hayatını alt üst eder. Ancak bilse ki, musibetler ne olursa   olsun geçicidir, ilk anlardaki, ilk günlerdeki gibi ağırlığı kalmaz, azalır. Bunun için başa gelen her musibeti küçültmeye çalışmalı, basitleştirmeye gayret etmeli, bütünüyle hayatımızı etkisi altına almasına müsaade etmemelidir.

GÜNAH İŞLEMEK NE ZAMAN CAİZ OLUR

Belh'in gönül sultanı İbrahim (bin) Edheme gelen biri, halinden şikayette bulunarak der ki:

Efendim, nefsimden şikayetçiyim. Günah işlememe konusunda karar alıyorum, ama yine de kararımda duramıyor günaha giriyorum. Sonra da içimden feryatlarım Arşa yükseliyor, vicdan azabı çekiyorum. Bana birazcık nasihatta bulunsanız da şu vicdan azabı çektiğim günahlarımdan kurtulsam, bir daha girmesem bana azap veren bu günahlara..

İbrahim Edhem günaha girmemesi için adamı düşündürmek ister. Ancak bu düşünceyi sağlamak için şöyle bir yöntemi tercih eder, der ki:

Fazla üzülmene gerek yoktur. Şartlarını yerine getirirsen günah ta işleyebilirsin, bir sakınca olmaz. Yeter ki şartlarını yerine getir, ondan sonra işle günahlarını!.

Adam şaşırır. O güne kadar kimseden duymadığı bir söz. Hayretle sorar:

Ne demek günah işlemenin şartlarını yerine getirmek?. Böyle şart olur mu? Şartlarını yerine getireceksin, sonra günah işleyeceksin, olabilir mi böyle bir kolaylık?

İbrahim Edhem tebessüm ederek garanti verir:

Sen, şartlarını yerine getir, gerisine karışma. İşleyeceğin günahın vebalini ben üzerime alıyorum. Yeter ki şartlarını yerine getir!. Adam iyice heyecanlanır, sormadan edemez:

Neymiş günah işlemenin şartları? Şunu bir anlat ta öğrenelim, ondan sonra rahatça işleyelim günahlarımızı öyleyse.

İbrahim Edhem de anlatır günah işlemenin vazgeçilmez üç şartını. Der ki:

İçinde günah işleme duygusu başlayınca iyice düşün: Kendisine karşı günaha gireceğim Zatın bana verdiği rızkı da yemeyeceğim, de!...

Adam düşünmeye başlar:

Bu mümkün mü? Ben Allahın ihsan ettiği rızkı yemezsem neyle yaşayacağım?.

Öyleyse, der İbrahim Edhem, hem verdiği rızkı yiyeceksin hem de rızkını yediğin Zata karşı gelerek günah işleyeceksin, reva mı bu?

Adam acı bir tebessümle söylenir:

Sen öteki günah işleme şartını söyle öyleyse der, bu şartı yerine getirmem mümkün değil.

İbrahim de anlatır:

İçinden günah işleme duygusu geçirirken O?nun mülkünden dışarıya çıkıp ta günahı orada işlemeyi düşün. Sonra onun mülküne dön.

Adam :

Bu mümkün mü? der. Her yer O?nun mülküdür. Dışarısı yoktur ki!

İbrahim de hatırlatma yapar:

Öyle ise, hem verdiği rızkı yiyeceksin, hem mülkünde oturacaksın, hem de rızkını yeyip mülkünde oturduğun Zata karşı gelecek, isyan edeceksin, mert adama yakışır mı bu?

Adam başını sallayarak:

Sen, der, öteki şartı söyle de, bir de ona bakalım.

O da söyler:

İçinden günaha yönelme arzusu geçirirken hemen düşün ve: ?Onun görmediği bir yere gitmeli, bu günahı görmediği bir yerde işlemeliyim? de.

Adam, ümitsizce dudaklarını büküp omuzlarını silker:

Bu, der, ötekilerden farksız bir şart. Onun görmediği bir yer var mı ki gidip de günahı orada işleyeyim de sonra dönüp O?nun mülküne geleyim..

İbrahim de sorularını şöyle sıralar:

Peki, hem verdiği rızkı yemeden yaşayamayacaksın, hem mülkünden dışarıya çıkamayacaksın, hem de görmediği bir yer bulamayacaksın, bütün bunlara rağmen yine de ona karşı gelerek günah işleyip isyan etmekten vaz geçmeyeceksin, mert adama yakışır mı bu? Söyle bakalım?

Adam daha fazla bekleyemez iki elini birden yukarı kaldırarak bağırmaya başlar:

Teslim oldum ey İbrahim, teslim! der. Ben bu günah işleme şartlarının hiç birini yerine getiremem. Öyle ise günaha hiç niyetlenmemeli, böyle bir nankörlüğe girmemeliyim. Vaz geçiyorum işlediğim bunca günahlardan. Tevbe estağfirullah!. diyerek başlar tevbe, istiğfara.

Ne dersiniz, bu şartlar kadın-erkek tüm insanlar için de geçerli mi? Biz de sıkça tevbe, istiğfar etmeli miyiz? ....




Allah Evreni Yaratmadan Önce Neredeydi? Ne Yapıyordu?
  

İnançsız kesimler tarafından Cenab-ı Hak hakkında bu ve buna benzer mantıksal bir doğruya oturmayan pek çok sorular üretilmekte. “Allah, kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi?”, “Allah’ın canı sıkılmıyor mu?”, “Herşeyi Allah yaratti. Peki Allah’ı kim yarattı” vs. Bu tür sorulara uzun uzun cevaplar yazma yerine Berk Uncu Bey’in kaleme aldığı şu örnekle meseleyi anlamaya çalışalım.

Bilgisayar içindeki bir entegre diğer entegreye soruyor: “Ben 3 voltla çalışıyorum. Sen kaç voltla çalışıyorsun?”
Diğer entegre: “Benim voltajım 2,8” diyor. İkisi beraber merak ediyorlar: “Acaba bizi dizayn eden mühendis kaç voltla çalışıyor?” diye.

Halbuki bilgisayar denilen sistemi yapanın, o sistemin dışinda olması gerekir. Dizayn ettiği sistemin kurallarıyla kendisinin bağlı olmaması lazımdır. Kendisinin tamamen o sistemin dışinda bulunması ve o sisteme hükmedebilmesi gerekir. Entegrelerin aralarında konuşup, dizayn edicilerini de kendi tabi oldukları “bir elektrik akımıyla çalışma kanunu”na tabi kılmaları mantıklı ve mümkün değildir. Sistemi dizayn eden, sisteme koyduğu kanuna, kendisi mahkum değildir. 

İlaveten sistemin içinde, o sistemin kanunlarına tabi olarak yaşayanlar, eğer başka sistemlerle tanişmamışlarsa, başka kanunları anlamakta zorlanırlar. Hatta daha doğrusu anlayamazlar. Mesela entegre devreler sadece elektrik akımıyla çalışmayı anlayabilirler. Kimyasal enerji, nükleer enerji gibi sahaların kanunlarını belki hiç anlayamazlar. Onların anladıkları sinir, dizayn edici mühendisin çizdiği sınırdır. 

İşte “yaratılmış olmak” da bizim içinde yaşadığımız bu alemin bir kanunudur. Tabi olduğumuz kanunlarından biridir. Bu alem içinde her kim yaşıyorsa “yaratılmış”tır. Şimdi bu alemin kanunlarına tabi olarak, içinde yaşayan birisi olarak, bizim kalkıp Yaratıcımızı bu alemin kanunlarına tabi kılmak gibi “acaba bizi Yaratanı kim yarattı?” diye sormamız yukarıdaki entegrelerin kendi aralarında konuşma misaline benzer.

Yine buna benzer yukarıda da ifade ettiğimiz gibi anlamsız sorular ortalıkta çok dolaşir. Bu tip sorular, sistemin yapıcısını sistemin içine sokma, sistemin kurallarına tabi kılma uğraşısıdır. Mesela “Allah kaldıramayacağı kadar büyük bir taş yaratabilir mi?” (haşa) yine böyle anlamsız bir sorudur. Bu anlamsız soru, sistemin kanunlarından birisi olan çekim kanununa, o kanunu yaratan Allah’ı tabi kılmaya uğraşir. Yani yerçekimi kanununu Yaratanı, yine bu kanunun mahkumu gibi görmek yanlışına düşülür. 

İçinde yaşadığımız sistemin/alemin tamamen biz içinde yaşayanları bağladığını, Allah’ın ise, bu kanunlara tabi olmadığını bilmek lazım. Bunu bilmekle kalmayıp, içinde yaşadığımız sistemi dizayn eden Allah’ın mahiyetinin ne olduğunu tam olarak anlayamayacağımızı da bilmemiz lazım. Gayret gösterelim ama anlama sınırımızın, ancak alemin dizayneri olan Allah’ın, bizim için çizdiği sınır kadar olduğunun farkına varalım. 


ETKİNLİKLER
 
www.dostyurdu.com

Türkiye Plakalari


01 ADANA
02 ADIYAMAN
03 AFYON
04 AĞRI
05 AMASYA
06 ANKARA
07 ANTALYA
08 ARTVİN
09 AYDIN
10 BALIKESİR

11 BİLECİK
12 BİNGÖL
13 BİTLİS
14 BOLU
15 BURDUR
16 BURSA
17 ÇANAKKALE
18 ÇANKIRI
19 ÇORUM
20 DENİZLİ

21 DİYARBAKIR
22 EDİRNE
23 ELAZIĞ
24 ERZİNCAN
25 ERZURUM
26 ESKİŞEHİR
27 GAZİANTEP
28 GİRESUN
29 GÜMÜŞHANE
30 HAKKARİ

31 HATAY
32 ISPARTA
33 İÇEL
34 İSTANBUL
35 İZMİR
36 KARS
37 KASTAMONU
38 KAYSERİ
39 KIRKLARELİ
40 KIRŞEHİR

41 KOCAELİ
42 KONYA
43 KÜTAHYA
44 MALATYA
45 MANİSA
46 KAHRAMANMARAŞ
47 MARDİN
48 MUĞLA
49 MUŞ
50 NEVŞEHİR

51 NİĞDE
52 ORDU
53 RİZE
54 SAKARYA
55 SAMSUN
56 SİİRT
57 SİNOP
58 SİVAS
59 TEKİRDAĞ
60 TOKAT

61 TRABZON
62 TUNCELİ
63 ŞANLIURFA
64 UŞAK
65 VAN
66 YOZGAT
67 ZONGULDAK
68 AKSARAY
69 BAYBURT
70 KARAMAN

71 KIRIKKALE
72 BATMAN
73 ŞIRNAK
74 BARTIN
75 ARDAHAN
76 IĞDIR
77 YALOVA
78 KARABÜK
79 KİLİS
80 OSMANİYE
81 DÜZCE





google-site-verification: googled0d2f01e41c88b26.html
 
Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol