Musibetler nasıl azalır! ?
Mehmed Paksu'nun Kaleminden... Hastalıklar, dertler, sıkıntılar. Canımıza, malımıza gelen ârızalar, zararlar. Can ve mal kaybına sebep olan olaylar. Yangınlar, çeşitli kazalar, susuzluk, savaşlar ve daha akla hayale gelmeyen yüzlerce tür felaketler... Bu tür musibetlerle her... Bu musibetlere karşı neler yapmalı, nasıl davranmalı, nasıl hareket etmeli, nasıl görmeli, hangi tedbirleri ve önlemleri almalıyız?İlk başta ve öncelikle musibetler gözde büyütmemeli, küçük görmeli. Musibetin içinde boğulup kalmamalı, bir çıkış yolu aramalı. En kestirme çıkış yolu da, musibeti küçültmek, küçük görmektir. Meselâ nasıl? Hani, bazen gece vakti, karanlık bir ortamda insanın gözüne bir hayal ilişir. Bir köşede sallanan bir ipe bakar durur, baka baka o ipi yılan gibi görmeye başlar, sonunda kendi kendini korkutur, ürker, kaçar. Veya bir bahçe kenarında otururken az ilerideki ağaca baktıkça ve rüzgarın çarpmasıyla ağacı sallanır halde gördükçe, ağacı, üzerine doğru gelen bir canavar zannetmeye başlar. Halbuki ne o ip yılandır ve ne de o sallanan ağaç canavardır. Olayı gözünde büyütmüş, sonunda boş yere kendi kendini korkuya kaptırmıştır. Biraz cesaret göstererek gidip o ipi eliyle tutacak olsa, ağacın yanına gitse, ne bir korku kalacaktır üzerinde, ne de bir endişe...
Başa gelen musibetler de öyle. Gözde büyütüldükçe büyür, geleceğini karartır, ümidini yitirir, korku ve telaş içinde hayatını alt üst eder. Ancak bilse ki, musibetler ne olursa olsun geçicidir, ilk anlardaki, ilk günlerdeki gibi ağırlığı kalmaz, azalır. Bunun için başa gelen her musibeti küçültmeye çalışmalı, basitleştirmeye gayret etmeli, bütünüyle hayatımızı etkisi altına almasına müsaade etmemelidir.
GÜNAH İŞLEMEK NE ZAMAN CAİZ OLUR
Belh'in gönül sultanı İbrahim (bin) Edheme gelen biri, halinden şikayette bulunarak der ki:
Efendim, nefsimden şikayetçiyim. Günah işlememe konusunda karar alıyorum, ama yine de kararımda duramıyor günaha giriyorum. Sonra da içimden feryatlarım Arşa yükseliyor, vicdan azabı çekiyorum. Bana birazcık nasihatta bulunsanız da şu vicdan azabı çektiğim günahlarımdan kurtulsam, bir daha girmesem bana azap veren bu günahlara..
İbrahim Edhem günaha girmemesi için adamı düşündürmek ister. Ancak bu düşünceyi sağlamak için şöyle bir yöntemi tercih eder, der ki:
Fazla üzülmene gerek yoktur. Şartlarını yerine getirirsen günah ta işleyebilirsin, bir sakınca olmaz. Yeter ki şartlarını yerine getir, ondan sonra işle günahlarını!.
Adam şaşırır. O güne kadar kimseden duymadığı bir söz. Hayretle sorar:
Ne demek günah işlemenin şartlarını yerine getirmek?. Böyle şart olur mu? Şartlarını yerine getireceksin, sonra günah işleyeceksin, olabilir mi böyle bir kolaylık?
İbrahim Edhem tebessüm ederek garanti verir:
Sen, şartlarını yerine getir, gerisine karışma. İşleyeceğin günahın vebalini ben üzerime alıyorum. Yeter ki şartlarını yerine getir!. Adam iyice heyecanlanır, sormadan edemez:
Neymiş günah işlemenin şartları? Şunu bir anlat ta öğrenelim, ondan sonra rahatça işleyelim günahlarımızı öyleyse.
İbrahim Edhem de anlatır günah işlemenin vazgeçilmez üç şartını. Der ki:
İçinde günah işleme duygusu başlayınca iyice düşün: Kendisine karşı günaha gireceğim Zatın bana verdiği rızkı da yemeyeceğim, de!...
Adam düşünmeye başlar:
Bu mümkün mü? Ben Allahın ihsan ettiği rızkı yemezsem neyle yaşayacağım?.
Öyleyse, der İbrahim Edhem, hem verdiği rızkı yiyeceksin hem de rızkını yediğin Zata karşı gelerek günah işleyeceksin, reva mı bu?
Adam acı bir tebessümle söylenir:
Sen öteki günah işleme şartını söyle öyleyse der, bu şartı yerine getirmem mümkün değil.
İbrahim de anlatır:
İçinden günah işleme duygusu geçirirken O?nun mülkünden dışarıya çıkıp ta günahı orada işlemeyi düşün. Sonra onun mülküne dön.
Adam :
Bu mümkün mü? der. Her yer O?nun mülküdür. Dışarısı yoktur ki!
İbrahim de hatırlatma yapar:
Öyle ise, hem verdiği rızkı yiyeceksin, hem mülkünde oturacaksın, hem de rızkını yeyip mülkünde oturduğun Zata karşı gelecek, isyan edeceksin, mert adama yakışır mı bu?
Adam başını sallayarak:
Sen, der, öteki şartı söyle de, bir de ona bakalım.
O da söyler:
İçinden günaha yönelme arzusu geçirirken hemen düşün ve: ?Onun görmediği bir yere gitmeli, bu günahı görmediği bir yerde işlemeliyim? de.
Adam, ümitsizce dudaklarını büküp omuzlarını silker:
Bu, der, ötekilerden farksız bir şart. Onun görmediği bir yer var mı ki gidip de günahı orada işleyeyim de sonra dönüp O?nun mülküne geleyim..
İbrahim de sorularını şöyle sıralar:
Peki, hem verdiği rızkı yemeden yaşayamayacaksın, hem mülkünden dışarıya çıkamayacaksın, hem de görmediği bir yer bulamayacaksın, bütün bunlara rağmen yine de ona karşı gelerek günah işleyip isyan etmekten vaz geçmeyeceksin, mert adama yakışır mı bu? Söyle bakalım?
Adam daha fazla bekleyemez iki elini birden yukarı kaldırarak bağırmaya başlar:
Teslim oldum ey İbrahim, teslim! der. Ben bu günah işleme şartlarının hiç birini yerine getiremem. Öyle ise günaha hiç niyetlenmemeli, böyle bir nankörlüğe girmemeliyim. Vaz geçiyorum işlediğim bunca günahlardan. Tevbe estağfirullah!. diyerek başlar tevbe, istiğfara.
Ne dersiniz, bu şartlar kadın-erkek tüm insanlar için de geçerli mi? Biz de sıkça tevbe, istiğfar etmeli miyiz? ....