Sehl bin Abdullah Tüsterî hazretleri, üstâdına teslîmiyetiyle meşhurdur. Bir kimse anlatıyor:
Basra’da iken Sehl-i Tüsterî hazretlerine rastladım.
Parmağını bir bezle sarmıştı.
“Geçmiş olsun, ne oldu?” dedim.
Cevap vermedi.
Merak etmiştim doğrusu.
Ayrılıp Mısır’a gittim.
Orada hazret-i Sehl’in hocası Zünnûn-ı Mısrî hazretlerine rastladım.
Baktım, Onun da parmağı sarılıydı.
“Geçmiş olsun, ne oldu?” dedim.
“Parmağım ağrıyor da, onun için ilaç koyup sardım” buyurdu.
“Allah şifâ versin” dedim.
Hazret-i Sehl‘in hâlini o zaman anladım.
Hocasına uymak için sarmıştı parmağını.
İMRENİLİR
Sehl-i Tüsterî hazretleri bir sohbetinde;
“İki kimseye gıbta edilir, hattâ onlardan biri olmak istenir” buyurdu.
Dinleyenler;
“Onlar kimlerdir hocam?” dediler.
Cevâbında;
“Biri, ilmi bütün dünyaya faydalı olan kimse, öbürü ise parasını Allah için sarf eden zengindir” buyurdu.
ZENGİNLİK
Bir gün de bâzı gençler bu zâtın huzûruna gelerek;
“Efendim, zengin olmak iyi bir şey midir?” diye sordular.
Cevâbında;
“Zenginlik, yâni mal hayırlıysa, iyidir” buyurdu.
Yine buyurdu ki:
“Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm; “Yâ Rabbî, beni sevmeyene çok mal ver. Sevene ise hayırlı ve bereketli mal ver” diye duâ ederdi.”
“Niçin toplandınız?..”
Sehl-i Tüsterî hazretleri anlatıyor:
Bir gece rüyâ gördüm. Bütün insanlar, büyük bir meydanda toplanmışlardı.
“Niçin toplandınız?” dedim.
Cevâben;
“Kıyâmet koptu” dediler.
O ara bir kuş gördüm.
Uçarak geldi ve mahşer ehlinden bâzısını kanatları üzerine alarak Cennete götürdü.
Bu kuşu merak ettim. O sırada, bir kâğıt peyda oldu havada. Uzanıp aldım. Üzerinde; “Bu kuş takvâ kuşudur” yazıyordu.
Kendi kendime;
“Dünyada haram ve günahlardan kaçanlara ne mutlu” dedim.
Zîrâ insanlar mahşer meydanında sıkıntıdan kıvranırken, onlar, sevinç içinde Cennet‘e uçmuşlardı.
ÂLİM YOKSA
Bu zat bir gün sevdiklerine;
“Bir zaman gelecek, dünyada hakîkî evliyâ, gerçek mürşit kalmayacak” buyurdu.
Dinleyenler;
“O zamanki insanlara ne tavsiye edersiniz efendim?” dediler.
Cevâben;
“Mutlaka hakîkî bir İslâm âlimi’nin kitabını okusunlar. O büyüklerin kitaplarının okunduğu yere rahmet yağar” buyurdu.
AHMAKLIK
Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
“Dünya ahmaklarla dolu” buyurdu.
“Neden öyle söylersiniz efendim?” dediler.
Cevâben;
“Çünkü işlerini insanlara göre ayarlıyorlar. İnsanlarla arayı düzeltmeye çalışıyorlar. Halbuki sen önce Allah ile aranı düzelt. O’nunla dost ol. O’nun rızâsını almaya çalış” buyurdu.
“Niçin sıkılıyorsun?..”
Sehl-i Tüsterî hazretlerinin huzûruna bir genç gelerek; “Hocam, hiç huzûrum yok, içim sıkılıyor” diye dert yandı.
Mübârek sordu:
“Neden sıkılıyorsun oğlum?”
“Bilmiyorum efendim, devamlı bir huzûrsuzluk oluyor içimde.”
Büyük velî;
“Evlâdım, huzûrsuzluk günah işlemekten ileri gelir. Günah işlemezsen sıkılmazsın” buyurdu.
ZİKİR NEDİR?
Bir gün de bu zâta;
“Efendim, zikir nedir?” dediler.
Cevâbında;
“Zikir, bütün hareketlerin, işlerin ve sözlerin, Allah için olmasıdır. Böyle olunca, insanın her âzâsı ve kalbi Allahü teâlâyı zikretmiş olur” buyurdu.
SEVİLMEK İÇİN
Bir gün, bâzı sevdikleri;
“Efendim, kendimizi başka insanlara ne yolla sevdirebiliriz?” diye sordular.
Cevâbında;
“Kendinizi sevmeyin. Kendini seveni kimse sevmez. Kendini sevmeyeni herkes sever. Böyle olursanız sizi hem Allah, hem de insanlar sever” buyurdu
ÇAKIL TAŞI
Bir gün de talebelerine;
“Her şeyde insanların takdirini bekleyen kişi kime benzer biliyor musunuz?” diye sordu.
“Bilmiyoruz” dediler.
“Çarşıya giden şu insana benzer ki, cüzdanını açtığında, içinin “çakıl taşı” ile dolu olduğunu görür ve hiçbir şey alamadan geri döner” buyurdu.
“Bunu da benimle ateşe atın!”
Seyyid Ali Nâtikî hazretleri, Horasan velîlerindendir. Nesebi, Peygamber efendimize dayanır. İlim tahsîli için Horasan’dan Tebriz’e gitti. Zamânın âlimlerinden ilim öğrendi, tahsîlini tamamladıktan sonra Herat’a kâdı tâyin edildi...
Ali Nâtikî hazretleri, kâdı iken bir rüyâ gördü. Rüyâsında kıyâmet kopmuştu. Halk, Arasat meydanında toplanmıştı. Günahkârların hesapları görülmüş olanlarını zebanîler yakalayıp Cehennem ateşine atmak için götürüyorlardı. Cehennem’e müstahak olanların başında kâdı tâifesi geliyordu. Bir ara, sıra Herât’ın eski kâdısına geldi. Bu zât kollarından sürüklenerek götürülürken feryad içinde Ali Nâtikî’yi de göstererek; “Benim yerime kâdı olan budur. Bunu da benimle ateşe atın!” deyince, Zebânîler Seyyid Ali’yi de yakalayıp sürüklemeye başladılar. O da feryâd içinde yardım istemeye başladı. Bu sırada bir zât gelip, onun ellerini çözüp, zebânîlerin elinden kurtardı...
Seyyid Ali heyecan içinde uyandı. Hemen tövbe ve istiğfâr etti. Sonra kâdılıktan ayrılarak rüyâsındaki zâtı aramaya başladı. Soranlara kâdılıktan ayrılış sebebini hiç söylemedi. Bir köyden geçerken, yanına bir zât gelip; “Sizi hocam istiyor” diyerek Ali Nâtikî’yi berâberinde bir dergâha götürdü. Ali Nâtikî ile hocasının huzûruna girdi. O zât; “Rüyânda gördüğün o zâta çok benziyor muyuz?” buyurunca, Ali Nâtikî’nin o anda aklı başından gitti. Hemen o zâtın elini öperek, talebesi oldu. Ondan tasavvuf yolunu öğrenerek, yüksek mertebelere kavuştu...
“KULLUK BEŞ KISIMDIR!..”
Seyyid Ali Nâtikî, 1378 (H.780) senesinde Horasan’da vefât etti. Vefatından evvel talebelerine şunları buyurdu:
“Kulluk beş kısımdır: Birincisi ten kulluğudur. Bu, Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır. İkincisi; nefs kulluğudur. Bu kulluk, nefsi terbiye etmek, ıslâh etmek, mücâhede ve nefsin istemediği şeyleri yapmak, riyâzet çekip nefsin istediği şeyleri yapmamaktır. Üçüncüsü; gönül kulluğudur. Bu ise, dünyâdan ve dünyâda bulunan şeylerden yüz çevirip, âhirete yönelmektir. Âhirete yarar iş yapmaktır. Dördüncüsü; sır kulluğudur. Bu, her şeyi bırakıp, tamâmen Allahü teâlâya dönüp, O’nun rızâsını kazanmaktır. Beşincisi; can kulluğu. Bu kulluk, müşâhedeye ermek için kendini Allah yoluna vermekle olur. Ben şimdi canımı Allah yoluna veriyorum...”
Kim hakkıyla kulluk yaparsa...
Sehl bin Abdullah Tüsterî hazretleri, ömrünün sonlarında, el ve ayakları hareket etmez olmuştu.
Lâkin namaz vakitlerinde el ve ayakları açılır, namaz bitince, yine eskisi gibi hareketsiz olurdu.
Bir sohbetinde;
“Allahü teâlâya hakkıyla kulluk yapan kimse, ölüyü diriltmeyi kast ederse, dirilir” buyurdu.
Sonra elini, önünde duran bir sakata sürdü. Sakat ânında iyileşip ayağa kalktı.
MELEKLER
Sehl-i Tüsterî hazretleri vefât edince, insanlar cenâze namazı için toplandılar.
O şehirde bir Yahûdî vardı ki, yaşı yetmişi aşmıştı.
Dışarıdan bâzı garip sesler duyunca, ne oluyor diye dışarı çıktı. Cenâzeyi görünce, yanındakilere dönüp;
“Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?” dedi.
Onlar;
“Ne görüyorsun?” dediklerinde;
“Gökten inen ve cenâze ile birlikte giden bâzı kimseler görüyorum” dedi.
Ve ardından Kelime-i şehâdet getirip Müslüman oldu.
EY KULUM
Bir gün de;
“Kardeşlerim! Allahü teâlânın, insanlara şu şekilde hitâb etmediği hiçbir gün yoktur” buyurdu.
“Ey kulum! Ben seni anıyorum, sen beni unutuyorsun. Ben seni dâvet ediyorum, sen başkalarının dâvetine gidiyorsun. Ben dert ve belâları senden uzaklaştırıyorum. Sen günah işleyip, kendini azâba sürüklüyorsun. Ey kulum! Yarın kıyâmet günü huzûruma geldiğinde mâzeret olarak ne söyleyeceksin?”