Abdülkâdir bin Şeyh hazretleri, on altıncı yüzyılın sonu, on yedinci yüzyılın başında Hindistan’da yaşamış evliyânın büyüklerindendir. 1570 (H.978) senesinde Hindistan’ın Ahmedâbâd şehrinde doğdu. 1628 (H.1038) senesinde aynı yerde vefât etti. Kabri orada olup, ziyâret mahallidir...
Abdülkâdir bin Şeyh hazretleri, sohbetlerinde buyurdu ki:
“İnsanlar dört kısımdır:
1. Zikir, fikir, maksat, niyyet ve himmetleri sırf dünyâdır. Bunlar kâfirler ve onlara tâbi olanlardır. Sırf fâni olan dünyâ nîmetleriyle nasibdâr olmuşlardır.
2. Dillerinin ifâdesine nazaran âhiret ehli gibi görünürlerse de, bunların içten maksat ve niyetleri yine evvelkiler gibi tamâmen dünyâya yönelmiştir. Bunlar münâfıklardır. Önceki kısımdan çok aşağıdır. Bunlardan çok korkulur. Şeklen âhiret ehli gibi görünürler. Fakat mânen Allah’tan yüz döndürmüşlerdir. Niyyet ve himmetleri hep dünyâdır. Bunların îmânının zevâlinden, kaybolmasından pek korkulur. Zîrâ ibâdetten maksad İslâm, îmân mertebelerinin tamâmiyle, ihsân mertebesine, Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet etme şerefine ulaşmaktır. Bu mertebelere kavuşmak için çalışmamak ve bu hususta kusur ve ihmâlde bulunmak, cenâb-ı Hak’tan elindeki nîmetin kaybolmasını istemektir.
3. Zikir, fikirleri, âhiret ve kalplerindeki niyyet ve himmetleri de âhirettir. Bunlar umum müminlerdir.
4. Zikir ve fikirleri, düşünceleri âhiret ve kalplerindeki niyyet ve himmetleri de odur ki bunlar mukarreblerdir. Mukarrebler, Allahü teâlâ için olmayan her şeyden sakınırlar. Din için niyyet etmedikçe hareket etmezler. Her sözleri Allah içindir.“
“Sabırlı ol. Nîmetlere şükret. Hidâyet yolu, doğru yol budur. Nefsinin arzu ve isteklerine uyma. Yoksa felâkete uğrarsın...”
“SENİN EN BÜYÜK DÜŞMANIN”
Abdülkâdir bin Şeyh hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman önce buyurdu ki:
İnsanların söz taşımalarını dinleme. Zîrâ hadîs-i şerîfte; “Nemmâm (Koğucu, söz taşıyan) Cennet’e giremez” buyuruldu. İnsanların ayıplarını görme. Hadîs-i şerîfte; “İnsanların ayıplarını araştırmayınız” buyuruldu. Sonra müşkil bir mesele olursa, ehlini buluncaya kadar sabret. Nefsine uyarak sabrı elden bırakma! Zîrâ nefsin senin en büyük düşmanın olup, sabretmene mâni olmaya çalışır. Sen her hâlükârda sabrı terk etme!
“Nefsim bana acımıyor!..” |
|
Ebû Muhammed Abdullah hazretleri, Yemen’de yetişen velîlerdendir. Seyyidlerdendir. 1538 (H.945) senesinde Terîm’de doğdu. 1610 (H.1019) senesinde vefât etti. Cenâzesinde sultan ile devletin diğer ileri gelenleri hazır bulundu...
Ebû Muhammed Abdullah hazretleri vefatından kısa bir zaman önce şöyle dua etmiştir:
“Yâ Rabbî! Nefsimi bana musallat kılma. Ona karşı beni yardımsız, yalnız bırakma. Nefsim bana acımıyor. Bana sen merhamet eyle. Ondan beni muhâfaza eyle.
Yazık bana! Ölümden nasıl kaçarım. Kaçsam bile o mutlakâ bana yetişecektir. Ben ölümü nasıl unutabilirim. Ben unutsam bile, ölüm beni unutmaz. O beni tâkib ediyor... Günahım o kadar çok ki, kalbimi yaraladı. Günahımın çokluğundan, ağlamaktan, artık gözlerimden yaş da akmıyor. Gözlerime uyku girmiyor. Eğer, Rabbim bana merhamet etmezse, hâlim nasıl olur, benim...
Vah bana! Hatâlarım aklıma geldikçe, ben nasıl tembel otururum, Rabbime tövbe edip, rızâsını kazanmaya çalışmam. Kıyâmet günü Rabbim beni temize çıkarmaz, yüzüme bakmazsa, benimle konuşmazsa, vay benim hâlime. Bütün bu durumlardan, günâh ve hatâlarımdan Allahü teâlâya sığınırım. Amel defterimin sol tarafımdan verilmesinden veya onu arkamda görmekten, Rabbim muhâfaza eylesin. Yüzüm simsiyah olursa, yazık bana. Rabbimin huzûruna ben nasıl çıkarım. Gözüm, ayağım, elim ve her şeyim benim hakkımda şâhittirler. Günahlarımı hatırlamam, bana her şeyi unutturuyor. Ey nefsim! İsteklerini hiç unutmuyorsun, fakat kulluk vazîfelerini yapmaya hiç istekli değilsin.
“GAFLETTEN UYAN EY NEFSİM!..”
Ey nefsim, hesâba çekileceğin kıyâmet gününde hâlinin ne olacağından hiç korkmuyorsun. Geçici olanı, ebedî ve sonsuz nimetlere tercih ediyorsun!
Ey nefsim! Hâlâ içerisinde bulunduğun gafletten uyanmayacak mısın? Hasta ve zayıf düşersen, derhal yaptıklarından pişmanlık duyarsın... Sıhhatin yerinde olursa, günâh işlersin. Sana böyle ne oluyor. Muhtaç ve düşkün olursan, üzülür, mahzûn olursun. Zengin ve kimseye muhtâc olmazsan, âhiretini ve kendini unutursun.
Ey nefsim, hiç amelin olmadan, çalışmadan âhirette rahata kavuşmak istersin. Uzun uzun arzu ve isteklerin peşine düşüp, tövbeyi devamlı sonraya atıp, geciktiriyorsun.”
|